Tuna Tüner ile Stand Up Tadında Kuantum
- 10 Mayıs 2020
- 0 comments
- Yalçın RUŞİTLER
- Başlık; Ruhsal Dünyamız
- 16
Hanzade ÜNUZ sordu, Tuna TÜNER yanıtladı.
NİYET HER ŞEYİ BELİRLER
Görmeden inanmak zor.
Diyeceksiniz ki, kuantum drama da neyin nesi?
Ben de ilk kez duydum ve deneyimledim.
Katılımcılar ev ortamı gibi rahat bir salonda hayatlarındaki en özel sorunlara, bloke olmuş duygu ve düşüncelerine çözüm arıyorlar.
Hayatınız tam karşınızda, ilk kez karşılaştığınız insanlarla tekrar canlanıyor.
İzmir’deki Altın Oran Akademi’de Tuna Tüner yönetimindeki kuantum drama uygulamasına Sivas’tan gelmiş katılımcılar bile vardı.
İstanbul’da Bab-ı Saadet’i kuran Tuna Tüner, ayda iki kez İzmir’e gelerek seminerler veriyor.
Tuna Tüner, aslında bir sinemacı, hem de aileden.
Babası Tuna filmin sahibi yapımcı Teoman Tüner olunca çocukluğu sinema setlerinde geçiyor.
Sinema öğrenimi görmesine rağmen arayışları onu Cihangir’deki bohem hayattan alıp…
Tevekkülün modern yorumu diye de tanımlanan kuantum uygulamalarına yöneltiyor.
Tuna Tüner kimdir, bu yola nasıl girmiştir ?
Kişinin kendisini anlatması çok kolay değil. Tasavvuf terbiyesi gereği mütevazı olmak gibi bir iç disiplinim var. Tasavvuf edeptir, terbiyedir. Tuna Tüner, hayatı ortalamadan biraz daha fazla duyumsayan bir insandır. Algıları yüksek ve hümanist bir kişidir. Araştırmayı seven, hayatı boyunca iyi olmaya çalışan yalnız biri de diyebilirim.
-Neden yalnız?
Ataol Behramoğlu’nun bir sözü vardır: “Çocukluk insanın anavatanıdır” diye. Ben hep anavatanıyla barışmaya çalışan bir insan oldum. Çocukken gözlerim 8 numara hipermetrop bozuktu. Şişe dibi gibi gözlüklü, şişman bir çocuk. Çocukken oyunların içinde olan değil, dışarıdan gözleyen bir Tuna idim. Futbol oynanırdı, kimse beni takıma almazdı. Ben de dışarıda kalmış bir Tuna olarak kendime hep başka açılar yaratan bir gözlemci olageldim.
Sinema öğrenimi gördünüz…
Dünyada insanın kendine en yakışan işi yapması kadar daha zarif bir şey yoktur. Bazı meslekler bazı insanlara çok yakışır. Çocukluğumda babamın yazıhanesine Ertem Eğilmez gelirdi. Kahveyi bile zarif içerdi. Setlerde küfür olmazdı. Ben çocuk olduğum için setçi, ışıkçı bana para verir Kadir İnanır’a küfür ettirirdi. Hayatım Kadir ağbime ve Cüneyt ağbime küfür ederek geçti. Bir kere Kartal Tibet’ten sağlam dayak yedim. Babamın peşinden sinemacı olmak istedim ama mesleği çok severek yapamadım. Ortalama bir yönetmen oldum.
DEMİR TOKAT ETKİSİ
Kişisel gelişim, kuantum çalışmalarına geçiş nasıl oldu?
Yaşadığım iki önemli travmanın ardından Secret adlı filmi izledim. O güne kadar bu konular ilgi alanımdaydı ama derinlemesine bir bilgim yoktu. Filmi izledikten sonra üç gün evden çıkmadım. Demir tokat etkisi yaptı, kendi potansiyelimi fark ettim. Aydınlanma öyle başladı.
Sonra yola çıktınız?
Temel hedefim kendimi mutlu etmekti. Hayatımda doygunluk yoktu. Yaşamsal kaygım, korkularım üst düzeydeydi. O zaman ben bu kapıdan giriyorum dedim, o yola girdim. İkibuçuk senem sabahtan akşama kadar okumak, tefekkür etmek ve meditasyonla geçti. Okudukça açıldım. Genişlediğimi, yükseldiğimi hissettim. Ulaşabileceğim bütün ustalara ulaştım, eğitimler aldım. Bir arkadaşımın davetiyle, “Stand Up Tadında Kuantum” söyleşilerine başladım.
KUANTUM DETERJANI BİLE VAR
Allah aşkına bir anlatın, anlayalım. Nedir bu kuantum?
Kelime artık çok ajite oldu. Kuantum diye bulaşık deterjanı bile var artık. Zannedersin tabağı atomuna ayırıyor. Aslında Latince bir kelime, kuanta ne kadar demek, kuantum da bunun çoğulu, ne kadarlar. Dış dünyada her şeyi hesaplayabiliriz, ölçülebilirdir. Ama atomun altına indiğinizde bunu ölçemiyorsunuz. Atomun içindeki elektronu, netronu, protonu ölçemiyorsunuz. İşin en korkunç tarafı şu, gözlemcinin niyetine göre hareket ediyor.
Hımmm diyorum…
Aynen öyle. Kuantum fiziği, gözlerinle değil, beyninle görürsün diyor. Bakarken kameranı koyduğun açıya göre kendi filmini çekmektesin. Gerçeklik sadece bir yorumdur. Yorumunu değiştirdiğinde gerçekliğin de değişir.
Kuantum alanı sonsuz potansiyeli olan elektromanyetik bir alan ve düşünce gücümüzle biz bu alanı yönetebiliyoruz. Düşüncelerim bir süre sonra bana madde olarak geri geliyor. Bunun altı çok derin. Negatif çekirdek inanç kalıpların, geçmiş deneyimlerin ve inanç kalıbın çok önemli.
Danışan size geldi, ne yapıyorsunuz?
Önce bir öngörüşme yaparım. Ne istiyor, ben verebilir miyim diye. Aile ağacını, ailenin vicdani yapısını muhakkak alırım. Özelde kendi hayatını nasıl tanımladığına bakarız. İnanç kalıbını dönüştürmeye çalışırız.
NİYETİ SÖYLEMEK
Farkındalık mı sağlanıyor?
Nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede insanları meleklerin varlığına inandırmak için çaba harcıyorum. Meleğin varlığını kanıtlamak bana düştüyse bir yerlerde bir yanlışlık yapıyoruz demektir. Bütün din kitaplarını, mistik, felsefi, spiritüel bilgiyi koyduğunuzda hepsi aynı manzaraya bakar ama farklı bir pencereden. Gördüğünüz şey aşağı yukarı aynıdır. Muhteşem bir mühendislikle yaratılan kainatta, bize şah damarından bile yakın olan bir yaratıcının halifesiyiz ama başımıza kötü şeyler geliyor. Niye ? Bir daha batmamak için iş kuran danışanlarım var. Olmaz, batarsın. Böyle niyet mi olur ?
Niyet çok önemli?
Her şeyi niyet kalıbın belirler. O niyeti söyleyişin, ruhsal ve duygusal halin, içinde barındırdığın samimiyet tanrısal bütün kapıların nasıl ve ne zaman açılacağını belirler. Ben yolculuğuma, “Allah’ın beni yaratırken bende düşlediği ne varsa olsun o halde” diyerek çıktım. Niyetlerinizi söyleyiş biçiminiz bana sizin neye hazır olduğunuzu gösterir. Bir daha batmayacağım diye iş kurarsan, aslında sen kendini iflasa hazırlıyorsundur. İflastan kaçmak demek, iflasa tutulmak demektir. Yeni işyeri açmış birine, “Allah utandırmasın” yerine, “Allah sana gururlar tatmayı nasip etsin” denmelidir. Bu, o niyetin kuantum alanında sonsuz olmasını sağlar.
-Uyguladığınız kuantum drama nedir?
Orijinal adı “Familien Aufstellung” – (aile dizimi) olan bir çalışma. Alman pedagog Bert Hellinger’in 1980’li yıllarda insanlığa armağan ettiği bir yöntem.
Kuantum dramaya da, aile diziminin Türkleştirilmiş hali denebilir. Einstein, “Hiçbir problem onu yaratan bilinç düzeyinden çözülemez” der. Bir problemi çözmek için önce onun içinden çıkıp, başka açılardan bakmamız gerekir.
Ruhunun derinliklerinde bir yerde acı çekmeye, sana haksızlık yapılmasına ihtiyacın varsa ve şu Alsancak’ta senin maaşını ödemeyecek bir yer varsa sen aslanlar gibi gidip o zili çalarsın. İş görüşmesi yaptığını sanırsın ama bilinçaltın o sırada göbek atar. Senin yine mazlum olacağını bilir.
Aslında amaç ruhsal açlığını bastırmaktadır, “Beni sevin, beni görün” demektedir. Hepimiz, adına hayatım dediğimiz filmin içinde oynarız. Kuantum dram sayesinde, kişinin aile yaşamının draması sergilenir. Aile içindeki ilişkiler, perde arkasında kalan durum ve duygular ortaya serilir. Danışan dramanın dışında kalır ve hayatını dışarıdan izleme şansı bulur. Roller, yükler fark edilerek kişi özgürleşir. Danışanı yanıma oturttuktan sonra, diğer bazı katılımcılardan yardım alırım. Ailesini diğer katılımcılar yansıtır.
İyileşme nasıl oluyor?
Hastalıkların hepsi zihinsel temellidir. O yüzden Çapa Tıp Fakültesi’nde kocaman yazar: “Hastalık yoktur, hasta vardır” diye. Doktor tedavi eder ama iyileşme zihinde olur. Bağışıklık sisteminiz sizin içsel diyaloglarınızı dinler ve ona cevap verir. Hayata karşı ne kadar müsterihsen, sevgi alışverişinde ne kadar iyiysen bağışıklık sistemin de o kadar dirayetlidir. Örneğin iletişimde zorlanan insanlar, hep yutan insanlar guatıra yatkındır. Kendisine tahammül gösterilmemiş, sinirli, kontrolcü insanlarda mide sorunu olur. Babadan, hayattan korku böbrekte sorun çıkarır. Doktor böbrekle uğraşır, ben ise onu doğuran zihinsel sıkıntıyla. Benim çok sayıda doktor danışanım da var.
Seçimini neye göre yapıyor insan?
Farkındalık geliştirebiliyorsan, yaşamı duyumsayabiliyorsan o zaman eski seçimlerinin köhneleştiğini görüp, yeni bir alan açabiliyorsun. Fark edemezsen sokaktaki söylenen insan oluyorsun. Hep başkasını eleştiren, dikkatini ve enerjisini ona vererek kendinden kaçan insan. Kendini merkezde iyice güçsüzleştirerek çıkmaza girer. “Yemekteyiz” gibi programlar, baktığın her yerde kusur görmen için yapılıyor. Ayrıştırıcı ve yok edici bir anlayış. Son on yıldaki en popüler televizyon programlarına bakarsak, hepsi birini seçmek, diğerini ayırmak, birini mutlu etmek için diğerini üzmek üzerine kuruludur. Kusur göstermede bu kadar savruk olmamamız lazım. İçeride o kadar mutsuz ki, varlığını ve kişiliğini ortaya koyabilmesi için dışarıdan kabuk giymesi, bir Burberry giymesi gerekiyor. Bilmiyor ki içerideki değersizliği çaput örtemez.
Çare nerede?
Güneş her sabah doğduğunda seni çağırır. Tekamülün için hayatın kendisini ve rahmeti temsil eder. Eskiden tevekkül vardı ama etkili kullanamadık. Bizler yeni çağ spirütüelleri, farkındalık üstadları şimdi yeniden yorumluyoruz. Akışa bırakmak var. Tevekkül dini bir terim olduğu için mi bilmiyorum, nedense bir blokaja uğramış durumda. Tasavvufta tefekkür var, ben insanlara ne diyorum meditasyon. Önce kendine yaratıcına, yaşama inanırsan alıcı konuma geçersin. Güneşten kaçarsan beslenemezsin. O kabul seni otomatikman alıcı konumuna getirir. Çünkü direnç kalkar. Almayı reddetmek, bahane üretmek bir çabadır ve kapalı duruma getirir. Çok isteme hali yokluğu getirir, sabah nefes alıyorsun ya başlayabilirsin. Niyetini bir kere yapıp, bırakacaksın.
Bana hep kader var mı diye sorarlar. Sana bir senaryo veriliyor, bu rolü oynayacaksın ama öte yandan emprovize hakkın da var. Kader var ama değiştirilmek üzere. Kaderi değiştirmek asli görevindir. Kader insanın harekete geçme halidir. Kur’an bir aksiyon kitabıdır, hep oku der, çalış der.
Biz o kadar doğadan, derinden gelen, kalbi bir şey yapıyoruz ki, kimse bizi nereye koyacağını bilmiyor. Ben de bilmiyorum. Sıradan insanların, sıradan sorunlarına sıra dışı çözümler öneriyorum. Bankaya gittiğimde ne iş yapıyorsunuz diyorlar, danışmanım diyorum.
Bu Hanzade Ünuz söyleşisi, Yalçın Rüşitler tarafından düzenlendi.
Alakalı Gönderiler
Yazar Hakkında
Cevap Yaz Cevabı iptal et
You must be logged in to post a comment.